Evliyaya inanmak, evliyadan yardım istemek şirk midir?
Allah cc bilinen ve bilinmeyen âlemlerin tek yaratıcısıdır ve yarattığı varlıkların nelere ihtiyacı olduğunu en iyi bilen O’ dur. Bundan dolayı varlıklar kendi kendilerine ve fakat Allah’ın kurallarına aykırı kurallar getirip uygulamaya koyarsa bu hem haddi aşmak olur, hem de düzeni bozar.
Konumuz yüzyıllardan beri var olan, fakat yine yüzyıllardan beri acımasızca ve hatta mensuplarını şirk ile itham etme derecesinde eleştirilen tarikat erbaplarının durumu ve onlara bu suçlamayı yapanların yanlışları üzerine olacaktır.
En önemli suçlama, tarikat mensuplarının bağlı oldukları şeyh efendiye bir takım anlamlar yüklemeleri sebebiyle Allah’a şirk koştukları yönündedir. Müddeiler, yani iddia sahipleri tarikat mensuplarının bağlı olduğu şeyh efendilerinden yardım, rızık, rahat bir hayat, evlat gibi şeyler istemesini “bunları verecek olan Allah’tır, şeyhten istemekle şeyhi Allah’a ortak koşuyorsunuz ve şirke giriyorsunuz” şeklinde yorumlayarak tarikat mensuplarını şirk ile itham etmektedirler.
Şirk koşmak en büyük günahtır ve şuunat-ı ilahiye dediğimiz Allah’ın yapmış olduğu işlere, fiillere O’nun gücünün yetmediği ve bu sebeple bazı işleri başka varlıkların görmesi zorunluluğu düşüncesine dayalı, ortak koşmak manasında bir küfürdür. Cahiliye devrinde müşrikler (ortak koşanlar) Allah’a inanmakla beraber gerçekte O’na ait olan, mesela savaş, rızık, mutluluk, tabiat olayları gibi konuları belli putların kontrolüne vererek Allah’ın kâinatı yönetmede aciz kaldığı ve bu yüzden de böyle yardımcılara ihtiyacı olduğu düşüncesinde bir inanç sistemine sahiptiler. Allah’ı bildiği halde O’na ortak koştuğu için müşrik adını alan bu insanlar aynı zamanda da kâfirdirler. Bu sebeple her müşrik kâfirdir ama her kâfir müşrik değildir. Tarikat karşıtları da müridlerin şeyh efendilerine bakışını, ondan beklentilerini bu inanç ile ilişkilendirerek onları şirk ile itham etmektedirler.
Ortaklık demek; sermayesinde, yönetiminde, faydasında, zararında pay sahibi olmak demektir. Mesela müşrikler rızık ile ilgili konuların belli bir putun uhdesinde olduğunu, Allah’ın bu konuya müdahil olamayacağını düşünerek o putu Allah’a ortak koşuyorlardı. Yani rızık isterken o puttan istiyor fakat rızkı o putun tamamen kendi irade ve gücü ile vereceğini düşünüyorlardı. Halbuki tarikat mensupları şeyh efendilerini Allah’ın, görevli ama çok yetkili bir memuru olarak görmektedirler. Şirket ortağı ayrıdır, şirket memuru ayrıdır. şirket memuru, şirket sahibinin kendisine verdiği yetki ile O’nun namına iş görendir. Mesela siz benzin almak için bir akaryakıt istasyonuna gittiğinizde hizmeti oradaki görevliden alırsınız. Peki o görevli kimin adına ve kimin yetkisiyle iş görüyor? İşyeri sahibinin. Siz hizmeti görünüşte benzin pompacısından alıyorsunuz ama aslında şirket sahibi ile muhatap oluyorsunuz. Pompacı o hizmeti almanız için sadece bir aracıdır. Peki benzini, o benzin markasının sahibinden almak istemek söz konusu mudur? Veya böyle bir talebiniz kabul görür mü? Her ne kadar müşterisi de olsanız o markanın sahibi gelip te bizzat sizin deponuza benzin koymaz. Çünkü görevlendirdiği ve yetkilendirdiği memurları vardır. Bu memurların da yetkileri derece derecedir. Temizlikçisinden pompacısına, vardiya amirinden istasyon müdürü, bölge müdürü, satış müdürü, genel müdüre kadar. Bu memurlar şirket sahibinin görevlendirme ve yetkilendirmesi ile yine şirket sahibinin adına, yetkilerine göre iş görürler.
Evliya, Allah’ın dostluğunu kazanmış olmasından dolayı Allah’ın kendisine verdiği yetkilerle yine Allah namına, yetkisine ve derecesine göre iş gören memurudur. Evliyanın tasarruflarının şirk olarak tanımlanabilmesi için evliyanın Allah’tan bağımsız kendi irade ve gücü ile iş görüyor olması lazımdır. Evliya Allah’ın izni olmadan gözünü bile kırpamazken onca büyük işleri O’ndan habersiz kendi başına, kendi gücü ile mi yapacak? Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Evliyanın tasarrufları ya doğrudan Allah’ın emri ile ya da kendi isteğini Allah’ın onaylaması ile olur. Yoksa Allah istemese de veli, yine de yapar demek değildir. Çünkü varlıkları ve olayları yaratan Allah’tır. Akaryakıt şirketi sahibinin vatandaşın arabasına benzin koymak için bu işi bizzat değil de, görevlendirdiği memurları üzerinden yapması gibi. Bu acizlik değildir. Allah cc bu işlerini yapmak için bu varlıklara muhtaç da değildir. Bunlar, bizim aklımızın tatmin olması ve sebepleri yerine getirmemiz için Allah’ın kurmuş olduğu bir düzen, koymuş olduğu kurallar bütünüdür. Buna inanmamak bu gerçeği değiştirmeyeceği gibi inanmanın çok faydaları olacağı kesindir. Üstad Bediuzzaman Said Nursi hazretleri “ihlaslı bir zerre amel, ihlassız batmanlarla yapılan amele müreccahtır (tercih edilir)” buyurmaktadır.
Biz Allah’tan nihayetsiz uzak olduğumuz halde Allah bize şah damarımızdan bile daha yakındır. Bu uzaklığımız inançta ve amelde olan eksikliğimizden dolayıdır. Evliya hem inanç, hem de amel noktasında bizden çok ileride olduğu için Allah’a bizden çok daha yakındır. Bu yüzden Allah ile olan ilişkisi bizimkinden çok ileridedir. Bizim Allah’tan bu derece uzak olmamız, O’nunla olan ilişkilerimizde tek yönlü (kuldan Allah’a) olarak aksaklık meydana getirmektedir. Bu nedenle tabiri caiz ise Allah ile arası iyi olan şahısları kendi isteklerimiz için vesile yapmak durumundayız. Aksi takdirde isteklerimize icabet edilir fakat yerine getirilme ihtimali çok düşük olur. Adressiz mektubun yerine ulaşmaması gibi. Yalnız bu, aracı ile de olsa her istediğimizin yerine getirileceği manasına gelmez. Nasıl ki karın ağrısı rahatsızlığı ile doktora gittiğinizde doktora “benim karnım ağırıyor, bana şu ilacı ver” demeniz durumunda doktorun ya aynı ilacı vermesi, ya sizin rahatsızlığınıza uygun başka ilaç vermesi, ya da size hiç ilaç vermemesi şeklindeki muamelesi ile karşılaşmanız gibi, evliya üzerinden yapmış olduğunuz istekleriniz de bu şekillerden birisi ile karşılık bulacaktır. Belki de manevi bir röntgen olan evliya, siz hiç ilaç istemeden de size uygun bir reçete vererek gerçek hastalığınızı tedavi edecektir. Yalnız böyle düşünürken bu işlerin Allah’ın izni ve gücü ile olduğu gerçeğini hatırdan çıkarmamamız gerekir.
Gelelim aracı meselesine. Birçok kişi kul ile Allah arasına kimsenin giremeyeceğini iddia ederek evliyayı vesile, aracı yapmanın yanlış olduğunu ifade ediyorlar. Hal bu ki; Allah, uğruna kâinatı yarattığı peygamber efendimize emirlerini bildirirken bile üstelik te efendimiz hürmetine yaratılan Cebrail (as) ı aracı yapıyor. Kur’an ayetlerini ikisi dışında Cebrail (as) getirmedi mi? Peki Allah diğer ayetleri de o iki ayet gibi* doğrudan peygamber efendimize bildiremez miydi? Peygamber efendimiz miraca çıkarken neden Cebrail (as) kendisine sidret-ül münteha ya kadar refakat etti? Ulu’l azam peygamber olan Musa (as) neden sadece bir veli olan Hızır (as) a kendisinde olmayan ilmi almak için tabi oldu? İşte Allah, bu olaylarla bize mesaj veriyor. Yalnız başınıza yola çıkmayın. Yanınıza muhakkak bir rehber alın ve ona tabi olun diye.
Bunun haricinde peygamberler Allah’ın dinini insanlara bildirmede aracı, bir insanın dünyaya gelmesinde anne-baba aracı, bal yemede arı, et yemede, süt içmede koyun-keçi, meyve-sebze yemede ağaçlar-bitkiler aracı, hadi tüm bunları geçtik, günlük işlerimize bir bakalım kimleri ne için aracı yapıyoruz. Bunu bizim hatırımızın, sözümüzün geçmediği insanlara işimizi gördürmek için o insanın hatırını kıramayacağı, sözünü dinleyeceği kişileri aracı koyarak yapıyoruz değil mi? Sen sözünün, hatırının Allah katında değerli olduğunu mu zannediyorsun? İnancına, ameline bir bak bakalım. Hal bu ki; velinin (çoğulu evliya) sözü, hatırı Allah katında çok değerlidir. “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesile arayın” (maide-35). Veli, Allah’a yakınlaşmak için bir vesiledir. Bu yüzden biz de onları, bu ayet doğrultusunda hayırlı isteklerimiz için vesile yapıyoruz, aracı yapıyoruz. Fakat bunu yaparken velinin Allah’ın çok yetkili bir memuru olduğunu, Allah’ın izni ve kudreti olmadan hiçbir şey yapamayacağı inancına göre yapıyoruz. Sorarım size bunun neresi şirk? Allah’ın ilminde, kudretinde veya diğer sıfatlarında bir inkâr, bir tahkir, bir eksiklik olduğu manası veya iması mı var bunda ki şirk olsun?
Niyet hayır, akıbet hayır. Selam ve dua ile…
* Amenerresulu olarak bildiğimiz bakara süresinin son iki ayeti, miraç gecesi peygamber efendimize Allah cc tarafından doğrudan bildirilmiştir.
Not: Bu makalenin tamamının veya, anlam bütünlüğü bozulmamak üzere bir kısmının kopyalanması, yayınlanması, basılması ve dağıtılması kaynak göstermek şartıyla serbesttir.
Ayhan Kaplan
akaplan61@gmail.com
ayhankaplan@yaani.com
Hocam evradı kudsiyye okudum.
Sanki paylaştığınız Ayetin bir bölümünde yanlışlık var belki ben yanılıyorum.
Bahsettiğim Ayet kopyalayıp yolluyorum parentez içine alıyorum yanlışlık varsa düzeltelim.
Allah ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır, (yeri,) ölümünden sonra diriltir. İşte siz de böyle diriltilip çıkarılacaksınız.” ( Rum: 17-19 ). “