Tasavvuf, Tarikat Nedir?
Tasavvuf bir hal işidir. Dolayısıyla her tasavvuf erbabı tasavvufu, kendi tasavvufi anlayış ve yaşayışına göre tarif etmiştir.
Bize göre en genel ve güzel tarifi Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri yapmıştır.
“Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi’rac-ı Ahmedî’nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeye mazhariyet; “tarîkat”, “tasavvuf” namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemal-i beşerîdir”. (Mektubat/29. Mektu /9. Kısım/1. Telvih)
Yani “tarikatın maksadı Allah ı tanımak ve iman hakikatlerinin ortaya çıkmasıdır. Bu, peygamber efendimizin himaye ve rehberliğinde kalp ve ruhun yücelmesiyle yaşanılan, zevkli, kuran hakikatlerini görerek anlamak şeklinde ortaya çıkan ve tasavvuf, tarikat olarak isimlendirilen, insanın sırlara mazhar olması ve kemale ulaşması olayıdır.”
Daha iyi anlamamız açısından; islami ilimleri tıp fakültesinde okutulan teorik dersler olarak görürsek, tasavvuf laboratuvar çalışması şeklindedir. Veya islami ilimler, bir belgeseli radyodan dinlemek, tasavvuf ise televizyondan seyretmek gibidir.
Tarikatımızın kurucusu Bahauddin Şah-ı Nakşibend Efendimize;
-“Efendim tarikatınızın özeti nedir?” diye sormuşlar.
-“Başı da amentü billah, sonu da amentü billah” buyurmuş.
-“Maden başı da sonu da ametü billah, o zaman bu kadar uğraş niye?” diye karşılık vermişler.
–“Sonunun başından bir farkı vardır. Sonu görütülü amentü billahtır” buyurmuştur.
Hz. Ali efendimiz “gayb perdesi açılsa yakinim artmaz” buyururken Allah ın isimlerini, iman hakikatlerini görerek yaşıyorum demek istemiştir. İşte bu tasavvuftur, tarikattır.