Allah insan ve hayvanlara bela ve musibet veriyor. Bu zulüm değil midir?
Kesinlikle değil! Mülk onundur, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Hem acaba sanatkâr bir zat bir ücret karşılığında seni bir model yapıp, gayet sanatkârca yaptığı süslü bir elbiseyi sana giydiriyor, hünerini maharetini göstermek için kısaltıyor, uzatıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona “Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin, bana oturup kaldırmakla zarar verdin” diyebilir misin? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik edersin.
Aynen öyle de büyüklük sahibi sanatkâr yaratıcı göz, kulak dil gibi duygularla süslenmiş, gayet sanatkârca bir vücudu sana giydirmiş. Çeşitli isimlerinin nakışlarını göstermek için seni hasta eder, müptela eder, aç eder, tok eder, susuz eder, bu gibi hallerde yuvarlatır. Hayatın mahiyetini kuvvetleştirmek ve isimlerinin cilvelerini göstermek için seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer desen “Beni niçin musibetlere müptela ediyorsun?” Temsilde işaret edildiği gibi yüz hikmet seni susturacak.
Zaten durgunluk ve sakinlik, tembellik, tekdüzelik, duraklama bir çeşit yokluktur, zarardır. Hareket ve değişiklik varlıktır, hayırdır. Hayat hareketlerle mükemmelleşir, belalar vasıtasıyla yükselir. Hayat, isimlerin yansımalarıyla çeşitli hareketlere mazhar olur, temizlenir, kuvvet bulur, açılır, genişler, kendi kaderini yazmak için hareket eden bir kalem olur, vazifesini yerine getirir, ahirette alacağı ücrete hak kazanır.
Bediüzzaman Said Nursi – Risale-i Nur – Mektubat – 12. Mektup